27 Ağustos 2011 Cumartesi

F.Bahçe ne istiyor?

Dün ve bugünkü açıklamalarla F.Bahçe birçok birimiyle Bank Asya 1.Lig'de mücadele etme isteğini kamuoyu ile paylaştı. Resme biraz dikkatli baktığımızda kendimizce mantıklı çıkarımlar yapabiliriz. Sürece tek tek bakalım: (Kendi yorumlarımdır)
1- Federasyonun şike ile ilgili yaptığı ilk hareket ligi ertelemek oldu.
2- Etik Kurulu'nun klasörleri incelemesi sonucunda TFF Yönetimine sunduğu rapor. Basın açıklamasında bu rapordan okunan kısımlara göre bazı maçlar için uygunsuz durumlara kanaat getirilirken, bazı maçlar için getirilememiş. Ancak kamuoyu bunların hangi maçlar olduğunu bilmiyor. TFF Başkanı da zaten ceza verilmemesinin sebebini eksik kanaat/delilden ziyade savunma hakkının kullanılamaması olduğunu ima etti. (veya ben öyle anladım)
3- Herhalde, UEFA Türkiye'de yaptığı görüşmeler sonunda edindiği bilgiler sonucunda Fenerbahçe üzerinde yoğun şüphe gördü ki TFF'den aslında bir nevi güvence istedi. Ancak bu güvencenin ardından kendi görüş açısına göre olabilecek ters sonuçlarda TFF'yi de cezalandırabileceğini belirtti.
4- TFF, F.Bahçe'yi Avrupa Kupaları'ndan men etti. Bu noktada Etik Kurulu Raporu'nun, TFF için önemli bir kılavuz olduğunu düşünüyorum. Bence F.Bahçe ile ilgili çıkarılan sonuçlarda en az %51 şuçsuz kanaati olsaydı, TFF'nin men etme kararı almazdı. Demek ki en az %51 ihtimal F.Bahçe'nin suçlu olduğu düşünülüyor ki bu karar verildi.
5- Bunu gören F.Bahçe yönetimi, sezon içinde düşme ihtimalinin çok fazla olduğunu düşünüp yaptığı açıklamalarla bu süreci hızlandırmayı ve 1 sene kazanmayı öngörüyor olabilir ki çok mantıklı.
6- UEFA'nın Trabzonspor'u Şampiyonlar Ligi'ne alması ise UEFA'nın bu konuda aldığı bilgiler sonucunda şüphesinin bulunmadığını gösteriyor.
Dediğim gibi bunlar benim kafamdan geçirdiğim düşünceler (senaryolar)
Federasyon Bank Asya 1. Lig'de ilk 5 haftanın programını yayınladı. F.Bahçe bugün şike itirafı yapsa da bu sene Bank Asya'dan başlar mı sorusuna karşı kafamda olumsuz yanıtlar beliriyor.
Dikkatimi çeken bir nokta da şu: F.Bahçe kulübü Süper Lig'de devam etse dahi bazı oyuncularını satma kararı aldı. Bu şike soruşturma süreci olmasaydı ve F.Bahçe de geçen sezon ligi 5. bitirip Avrupa'ya gidemeseydi yine bazı oyuncularını satacak mıydı?

26 Ağustos 2011 Cuma

Play-Off ne zaman açıklanacak?

http://www.tff.org/default.aspx?pageID=201&ftxtID=13270 adresinde görüleceği üzere ligi 5-6-7-8.sırada bitirenler için tanımlanan play-off'ta "çift maç eleminasyon" tanımı yapılmış. Ajansların bir çoğu bu 4 takım arasında mini-lig oluşturulacağını söylüyor. Federasyonun kararı ne bilmiyorum? Kişisel görüşüm Federasyon da mini-lig kararı vermiş olabilir fakat yanlışlıkla da olsa "çift maç eleminasyon" sözünün geçmesinin Federasyonu bağlayacağı düşüncesindeyim. (Acele ile mi yazıldı o metin?)
Sezon sonunda 5-8 arası için mini-lig düzenlenirse ve ardından bir kulüp itiraz ederse ligin tescili bile riske girer düşüncesindeyim.
Eğer ki, bu ibare bugün değiştirilirse fikstür çekiminden sonra yapıldığı için hukuksuz eylem statüsüne de girebilir. (Fikstür çekimi ligin başlaması olarak değerlendirilirse) Bence bu konunun tartışılması gerekir.
Ayrıca Süper Lig'in statüsü için TFF'nin resmi sitesine girdiğimizde Play-Off'la ilgili sadece planlama sorumlusunun fikstür çekimi sırasındaki açıklamaları yazıyor. Mesela puanların 2'ye bölüneceği belirtilmiyor. Ayrıca hala eski statü gözüküyor.
http://www.tff.org/default.aspx?pageID=350

23 Ağustos 2011 Salı

Taraftar, Matematik, Teknik Direktör, Federasyon, Kulüpler

Yazıya başlarken dün akşam Güntekin Onay'ın yaptığı tanıma yer vermek istiyorum. Bir organizasyon düzenlenirken daha çekici olmasından önce daha adil olmasına dikkat edilmesi gerekir, yorumu yaptı ki günlerdir aklımda uçuşan fikirlerin özeti gibi oldu. Duygularıyla hareket eden taraftarların içindeki ateşin devamlılığı için gerekli ön şart -çoğu zaman farkedilmese de- oyunun adil oluşudur. Çünkü taraftarlar büyümüş çocuklar (Ali Ece'nin sözü) gibidir ve çocuklukta oynanan oyundan zevk alınabilmesi için kuralların adil olması ve uygulanması gerekir.
Bu kısımdan itibaren konuyu değişik boyutlarıyla inceleyeceğim

Taraftar Algısı


Eskiden oynanan Cumhurbaşkanlığı Kupası (gerçi şimdi Süper Kupa adıyla düzenleniyor) maçlarında lig şampiyonu ile kupa şampiyonu oynardı. Bu maçı kupa şampiyonu da kazansa da, lig şampiyonunun o senenin en iyi takımı olduğu görüşü değişmezdi. Benzer bir durumu Galatasaray'ın Süper Kupa'yı kazanması ile de açıklayabiliriz. FIFA da benzer şekilde düşünüyor ki kıtalararası turnuvaya -Süper Kupa'dan bağımsız olarak- Şampiyonlar Ligi şampiyonunu çağırıyor. Kazanılan şampiyonlukların ardında yatan sebeplerden bir diğeri de geçirilen süreçlerdir. Örneğin yine Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı kazanması zihinlerde Süper Kupa'yı kazanmasından çok daha fazla yer etmiştir. Çünkü UEFA kupasını kazanmanız için birçok maçı kazanmanız ve turu geçmeniz gerekirken, Süper Kupa için tek maçtaki anlık performans yeterli olabiliyor. Bu durumda yeni Play-Off düzeninde 34 haftanın liderinin gönüllerdeki yeri Play-Off şampiyonundan çok daha fazla kabul göreceğini düşünüyorum.


En ideal rekabet lig
Kupalarda (Yerel kupalar ve Avrupa kupaları) kura, eleme, penaltı atışı gibi şansa dayalı faktörler yer almakta. Bunun en önemli sebebi bu organizasyonlarda lig organize edebilecek kadar zaman olmamasıdır. Eminim ki diğer kupa organizasyonlarını yapanlara sorsanız ve zaman kısıtı olmasa onların da fikri lig şekline dönmesidir. Lig dediğimiz organizasyon tüm takımların birbirleriyle iç ve dış sahada oynadığı sistem şu an için en ideal rekabettir. Lig sonundaki play-off bana basketboldaki "All-Star 3'lük Yarışma"larını andırıyor. Onda da her bölgedeki son top 2 katı değerinde sayılır ve olaya heyecan getirir. O yarışmayı 2'lik toplarla kazanan belki o an alkışlanır ama gönüllerde ne kadar yer alır tartışılır. Zaten All-Star'ın amacı da en iyiden ziyade olayın show kısmını yansıtmaktır.

Matematiksel Tarafı
Olayın matematiksel yönüne gelirsek öncelikle ilk 34 haftalık sürede alınan puanların yarısının taşınması öncelikle bu periyodun heyecanının düşmesine yol açacaktır. Bu etap adeta son 6 maç için hazırlık kısmı anlamına gelmeye başlıyor. Örnek 4 adaylı bir ligde 4. hafta sonunda adaylardan biri 1 puanda olsa ve diğer 3 takım 12 puanda olsa herhalde o andan itibaren bir sonraki sezonun planlarını da yavaş yavaş yapmaya başlar. (Yani durumu kendi bile o kadar umutsuz görür) Hele ki bu fark ilk yarının ortalarına doğru devam ederse umutlar 0'a yakınsar. Bu durum play-off öncesinde oluştuğu taktirde ise kendi göbeğinizi kendiniz kesebiliyorsunuz ve önünüzdeki 3 şampiyonluk adayını da sadece kendi maçlarınızı kazanarak geçebilirsiniz. Bu durum 34 haftalık periyodun öneminin ne seviyeye indiğini gösterir.

Takımlar Puan
A 72
B 72
C 72
D 61


Play-Off Puan Durumu
A 36
B 36
C 36
D 31


A, B veya C takımı Play-Off'taki 6 maçın 4'ünü kazansa ve ligdeki 11 puan avantajı olsa dahi rakibinin (D takımının) şampiyonluğu için ipleri eline alamıyor. Bu da normal sezon için motivasyon kaybıcdemek. Sonuç olarak 6 haftanın heyecanı 34 haftanın heyecanını bitirmektedir.

Aralarında maç kalması kalmaması heyecanı etkiliyor
Geçen sezon 23. haftasından itibaren Fenerbahçe ve Trabzonspor'un puanları eşitlendi ve o haftadan itibaren bu 2 takım birbirlerinin de maçlarını çok daha yakından takip etmeye başladılar. Burada yaşanan heyecanın altında, aslında bu iki takımın aralarında oynayacak maçları olmaması vardı. Eğer aralarında oynayacakları maç olsaydı bu kadar yoğun takip edilmezdi ve birçokları bu maça kilitlenirdi. Play-off olduğu için lig boyunca en çok söylenmesi beklenen sözün "Zaten aralarında maç oynayacaklar" olacağını düşünüyorum.

Bunun yanında Play-off döneminde oyuncularda oluşabilecek sakatlık,ceza ve formsuzluk gibi durumlar oynadığı takımın gücünü azaltmanın yanında rakibinin de gücünü görece olarak artırmış oluyor. (Fizikteki bağıl hareket gibi 2 katı etkiliyor) Bu durumda play-off'un değeri artarken, ligin ilk kısmının değeri yine azaltmış oluyor. Hele ilk 17 hafta için heyecan eskisi gibi olmaz.

Federasyon

Alt sıralarla oynanan maçların bizim gözümüzde değeri yok
Ligin sonuna play-off kuyruğu takmak, güçlü takımların alt sıralardaki takımlarla oynadığı maçların değer ve önemini azaltmak demektir. Aslında TFF bu kararıyla ligin orta ve alt kısmında olan takımlarla üst kısımdaki takımların arasındaki maçların belirleyiciliğini azaltarak bu takımlar arasında büyük fark olduğunu kabul etmiş olmuyor mu? Bu sistemi gören gören yabancı oyuncular orta ve alt kısım takımlarına gelirken TFF'nin böyle bir kabulü olduğunu düşünebilirler. Tabi şu da unutulmamalı; liginizin değeri ortadaki takımların becerisi kadardır. Sonuçta bu kısımdakiler üstü ne kadar zorlarsa üst taraf Avrupa Kupaları'nda o kadar başarılı olur.

Planlı mı Acelecilik mi?
Federasyon Başkanı bu zor dönemde bu fikrin kendilerinden çıktığını söyledi. Kararları bu acelecilikle veren Federasyon örneğin yarın milli takım teknik direktörünü gönderilirse ve yerine başka biri ile anlaşıp bu sene deneyeceğiz olmazsa seneye vazgeçeceğiz mi denecek? Plan-proje gibi kavramlardan bahsederken acaba mı diyeceğiz?
Bir de bu kadar acil karar verilirken (galiba arada yılbaşındaki 1 hafta sonu var) Ocak-Şubat ayında oluşabilecek kar yağışı hesaplandı mı ve maç ertelenmesi durumunda takvim yetişmezse kalan maçlar Euro 2012 sonrasına mı ertelenecek?(!)


Teknik direktörler
Sene başı antrenman temposu ve strateji
TFF-Kulüpler toplantısı çıkışında Galatasaray dışındaki takımların destek verdiği belirtildi. Acaba bu kulüplerin başkanları bu desteği vermeden önce teknik direktörlerine danıştı mı merak ediyorum. Nasıl ki futbol takımlarının bir kısmı maça hızlı girip işi erken bitiriyor, bir kısmı da rakibi bekleyip 2. yarıda sonuca gitmeye çalışıyorsa, bunun daha büyük halini lig stratejisinde de mevcuttur. Her takımın form tutmayı öngördüğü dönemler olur. Sene sene başı antrenman programları Play-Off'suz sisteme göre yapıldıysa bu takımlar mağdur olmadı mı şimdi?
Ayrıca Zico'nun FB'nin başında olduğu dönemde Rıdvan Dilmen şöyle diyordu: "Zico'nun taktiği 6 maç için doğru 28 maç için yanlış. GS için ise tam tersi (Gerets veya Feldkamp dönemi) geçerli yani 28 maç için doğru 6 maç için yanlış" demişti. Peki teknik direktör taktiğini Play-Off suz bir dönem için kurguladıysa ona haksızlık olmadı mı? (Başkanlar kabul ettikten sonra teknik direktörler...)

Kulüpler
Bilet alın dekoder alın
Yıldırım Demirören bütün kulüpler adına kombine ve dekoder alın şeklinde beyanat veriyor. Bu dönemin Türk Futbol'unun yerlere düştüğü bir periyot olduğunu belirtti. Aklıma 2001 yılı geliyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük krizinin olduğu dönem. Hatırladığım kadarıyla o dönemde kapanan bir kulüp olmadı. (üst düzey kulüplerde) Ancak işini kaybeden, iflas eden ve bundan etkilenen milyonlarca vatandaşımız oldu. Aynı dönemde ve sonrasında ise dönemsel olarak fiyatı artan kalemler arasında maç bileti ilk sırada yer alıyor. (aşağıda linkleri bulunabilir, bir çok ayrı sitede yine benzer haberler var) Vatandaşın zor gününde yanında bulunmayıp da futbolun bu zor gününde böyle bir talep için ne denir bilemiyorum.
http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/173031.asp
http://arsiv.zaman.com.tr/2002/01/02/ekonomi/h14.htm
http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2001/10/01/35322.asp

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Bombayı patlattım...

TRT Spor Haydi Maça Programı...




Amir-memur vs ticari ilişki

Bursaspor-Anderlecht maçının başlarında televizyon yayınında Ertuğrul Sağlam'ı yedek kulübesi önünde gösterdi. Görüntü üzerine ev halkı Sağlam'ın gömleğinin kalitesinden bahsederken ben pek farkedemedim çünkü o sırada yedek kulübesinin üzerinde ve iç kısmında yer alan "Acıbadem Hastanesi" reklamına takılmıştım. Bu olay beni 29 Haziran'da Mehmet Ali Aydınlar'ın seçilmesine, aklıma gelen soruya götürmüştü. Çünkü kurucusu ve yönetim kurulu başkanlığını yaptığı işletmenin geçtiğimiz sezonlarda birçok stadda saha kenarı reklamlarını görüyordum. Acaba bu durum önümüzdeki sezon da devam edecek miydi? O an cevabımı almış oldum.

Federasyon Başkanı kulüpler ile amir-memur ilişkisinin yanı sıra zaman zaman da (PFDK ve Tahkim vasıtasıyla) hukuki ilişkisi içinde. Bu noktada yapılan ticari anlaşmalar benim dilimde kekremsi bir tat bırakıyor. Kişisel fikrim Aydınlar'ın dürüst bir kişiliği olduğu ve kesinlikle bu tür ilişkilerde art niyetli davranmayacağı yönünde. Ancak kurallar belirlenirken ilgili kişinin iyi niyetli olmasından ziyade kötüye kullanılmasının önüne geçilmesi önşart olmalıdır. Örnek vermek gerekirse stadyumlarda maça giden taraftarların çok büyük çoğunluğu efendice maçını izleyen kişilerden oluşsa da, art niyetliler olabileceği ihtimaliyle stadlara (her insanın yanında olması doğal olan) bozuk para, çakmak gibi cisimler alınmıyor.

Bu ilişki sadece Federasyon-Kulüp yönünde değil Kulüp-Federasyon yönünde de sıkıntılara yol açabilir. Örneğin Bursaspor kulübünün, (yukarıda ismi geçtiği için yazıyorum, burada başka kulüp de olabilir) hatalı karar verdiğini düşündüğü Federasyon Başkanını eleştirmeden önce aklına, sene başında yaptığı veya önümüzdeki sezon yapmayı planladığı bu tür sponsorluk anlaşması gelip de susması bahsettiğim ilişkinin çarpıklığını gözler önüne serer.

Federasyonun birçok kurulu var. Bunlardan birisi Merkez Hakem Kurulu. Bu kurula da bağlı yüzlerce hakem var. Bir an düşünün: Bu hakemlerden birisine ait bir şirketin saha kenarı reklamı olarak yer aldığını, o hakemin ilgili takımın maçında sahaya çıktığını ve bunun bütün ülke tarafından bilindiğini. O hakemin ilgili takım lehine yaptığı ilk masum hatada birbirimize gireriz. Alt kademedeki bir olay bu denli karın ağrısı oluşturursa üstteki problem büyüklüğünün çok daha net ortaya çıktığı görüşündeyim.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Madrid 4 - Barcelona 1 (Vuelta Supercopa de España 97/98)

İlk maçtan hemen önce bundan önce Süper Kupa'da oynanan son Barcelona-Real Madrid maçını (1. maçı) yayınlamıştım. Rövanşını ise bugünkü rövanş öncesi yayınlıyorum. O günlerden aklımda kalan Ronaldo'nun Barcelona'dan ayrılması sonucu onun yerine transfer edildiği söylenen Rivaldo'yu izleyişim ve hayal kırıklığım. (Gerçi sonradan takıma alıştıkça performansını artırmıştı). Takımın başındaki ilk döneminde bu ağır yenilgiyi alan Van Gaal ise sezon sonunda şampiyonluğa ulaşacaktı. Yanlış hatırlamıyorsam o dönemde de maçlar Kanal D'den yayınlanmıştı.